30 yıl önce yapılan tahmin, günümüzde korkutucu şekilde gerçek oldu

Bilim insanlarının 1990’lı yıllarda geliştirdiği iklim modelleri, zaman zaman eleştirilerin hedefi olsa da, aradan geçen 30 yıl bu tahminlerin büyük oranda doğru olduğunu ortaya koydu. Yeni bir araştırma, o dönemde yapılan deniz seviyesi öngörülerinin bugünkü gerçeklerle şaşırtıcı derecede örtüştüğünü gösterdi.

Tulane Üniversitesi’nden Prof. Dr. Torbjörn Törnqvist ve Yard. Doç. Dr. Sönke Dangendorf’un da aralarında bulunduğu bir araştırma ekibi, deniz seviyesindeki değişimleri inceleyerek, 1990’larda yapılan iklim projeksiyonlarının güvenilirliğini test etti. Çalışmalarını yalnızca sıcaklık verileri değil, daha dengeli ama hassas bir gösterge olan deniz seviyesi artışı üzerinden yürüttüler.

Araştırmacılar, deniz seviyesindeki değişimleri küresel ölçekte takip eden uydu gözlemlerine odaklandı. Uydu verileri, 1993 yılından bu yana okyanusların ortalama yüksekliğinde istikrarlı bir artış olduğunu ortaya koyuyor. İlginç olan ise, bu artış eğrisi, 1996 yılında yayımlanan Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporundaki öngörüyle neredeyse birebir örtüşüyor.

IPCC’nin 1996 raporu, 1993’ten 2023’e kadar ortalama 6 ila 7 santimetrelik bir deniz seviyesi artışı öngörmüştü. Güncel ölçümler ise bu artışın yaklaşık 8 santimetreye ulaştığını gösteriyor. Yani, tahminin sadece 1 santimetre kadar altında kalması, o dönemin sınırlı teknolojik imkanlarına rağmen modellerin ne kadar isabetli olduğunu ortaya koyuyor.

Prof. Törnqvist, bu sonucu “özellikle 1990’lardaki modellerin günümüzle kıyaslandığında ne kadar ilkel olduğunu düşünürsek, bu kadar yakın bir tahmin gerçekten şaşırtıcı” sözleriyle değerlendirdi.

Bilimsel tartışmalara net yanıt

İklim değişikliği karşıtlarının sık sık dile getirdiği “Bilim insanları geçmişte de yanıldı” şeklindeki argümanlar, bu bulgular karşısında anlamını yitiriyor. O dönemki projeksiyonlar, günümüzde yaşanan gerçeklerle birebir örtüşünce, iklim modellerinin güvenilirliğine dair önemli bir kanıt daha ortaya çıkmış oluyor.

Üstelik bu küçük farkın nedeni de açık: O yıllarda Grönland ve Antarktika’daki buzulların ne hızla eriyeceği, eriyen buzun okyanuslarla etkileşimi yeterince bilinmiyordu. Günümüzde bu bölgelerden gelen ek katkının yaklaşık 2 santimetre civarında olduğu hesaplanıyor. Yani fark, daha sonra gelişen bilimsel bilgiyle açıklanabiliyor.

Deniz seviyesindeki değişim, sanıldığı kadar düz bir çizgide ilerlemiyor. Fırtınalar, büyük seller ve bölgesel hava olayları bu yükselişi zaman zaman maskeleyebiliyor. Örneğin, bazı büyük sel olayları okyanuslardan karalara büyük miktarda su taşıyarak geçici düşüşlere yol açabiliyor. Ayrıca okyanus akıntılarının yavaşlaması veya hızlanması, bazı bölgelerde su seviyesini artırırken diğerlerinde azaltabiliyor. Bu nedenle bilim insanları, yalnızca yerel değil, küresel düzeydeki eğilimlere odaklanmanın daha sağlıklı bir yaklaşım olduğunu vurguluyor.

Gelecek daha hızlı bir yükselişe hazır mı?

Geçmişte yapılan projeksiyonlarla günümüz ölçümlerinin bu kadar örtüşmesi, iklim biliminin ne denli sağlam temellere dayandığını gösteriyor. Ancak bu aynı zamanda endişe verici bir tabloya da işaret ediyor. Çünkü modellerin ortak noktalarından biri, deniz seviyesinin doğrusal değil, hızlanarak artacağı yönünde. Şu an yaşanan değişim nispeten yavaş gibi görünse de, ilerleyen yıllarda büyük şehirlerin ve kıyı bölgelerinin düzenli olarak su altında kalması ciddi bir olasılık olarak değerlendiriliyor.

Yard. Doç. Dr. Dangendorf,Deniz seviyesi tek tip bir şekilde yükselmez; bölgeden bölgeye büyük farklılıklar gösterir” diyerek bu konuda daha detaylı çalışmaların önemini vurguluyor. Araştırmalar, NASA’nın uydu görevleri ve NOAA’nın okyanus izleme programlarından elde edilen verilerle destekleniyor.

Bu nedenle uzmanlar, deniz seviyesi değişimini izlemeye yönelik çabaların sürdürülmesini, kıyı bölgelerinde yaşayan milyonlarca insan için bilinçli kararlar alınabilmesi adına hayati görüyor.

Söz konusu çalışma, Earth’s Future adlı bilimsel dergide açık erişimli olarak yayımlandı.

You May Have Missed